323.
Gelmemişin biri… Bu iki kelimeyi yazdım yaklaşık yarım saat önce. Sonra da bakmaya başladım. Kafamın içinden en az bir şiir, bir öykü, bir kaç ne olduğu belli olmayan parça geçti. Ama tek satır ekleyemedim bu küçücük cümleye. Hiçbirini yakıştıramadım devamına. Sonra olduğu gibi bırakmaya karar verdim. Onu, beni ve durumumuzu anlatan sihirli bir öykü olduğunu anladım sonra bu iki kelimenin. Gelmemişin biri…
Şarabı kendim içtim…
Onu kendimden, beni ondan korumalıyım. Fakat Allah kahretsin, o çok güzel. Bin gün boyunca da görmesem hep en son gördüğüm kadar güzel. En kızgın olduğum zamanlarda bile sesini duyar duymaz japon balığına dönüyorum. Sersem, sessiz ve başka her şeyi unutan…
Yağmur başladı, haberi olsa niyet eder mi ki benimle ıslanmaya?
Kafamda bir öykü dönüp duruyor kaç zamandır. Sadece içtiği zaman çok konuşan, sürekli sevdiği kadından bahseden ama her seferinde kadının ismini değiştiren bir adam. Bunu neden yaptığı belli değil. Belki kendini kandırıp gerçek ismi unutmak istiyor, belki bir sürü kadında hep aynı kadını sevmiş, belki de anlattığı her şey uydurma. Hep aynı kadını hep aynı cümlelerle anlatıyor. Her seferinde kadının ismi farklı. Niye? Bilmiyor, beraber bakacağız…
Anahtarlıkla poster öylece duruyor masada, bir şey söylemek istiyorlar ama cesaretleri yok…
Cehalet mutluluktur demişti ya Sokrates. Yeni anladım ne demek istediğini. Bazen bilmek, haber almak kaygıyı artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bazen bilmek, hayal kurmaya bile engel.
Ve seviyorum ben, sonunu bile bile…